Amerika Birleşik Devletleri’nde yürütülen bir araştırmada, Alzheimer hastalığının teşhisinde kan plazmasında bulunan iki belirli protein incelendi. Bu proteinler, amiloid plak birikimi gibi hastalığın önemli belirtileriyle ilişkilendiriliyor. Yapılan araştırmalara göre, geliştirilen kan testi hafıza sorunları olan bireyleri %95 doğrulukla tespit edebilmekte; yani hedeflenen kişilerin büyük çoğunluğu doğru bir şekilde teşhis edilebilmektedir. Ayrıca testin özgüllük oranı %82 olarak ölçüldü ve bunama belirtisi olmayan kişileri dışlama konusunda da yüksek bir doğruluk sağladı.
Yeni kan testi, ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylandı. 500’den fazla kişi üzerinde poliklinik ortamında gerçekleştirilen çalışmaya liderlik eden Dr. Gregg Day, testin invaziv yöntemler kadar etkili olduğunu belirterek, “Bu kan testi, Alzheimer teşhisinde %95 hassasiyet ve %82 özgüllük sağladı. Poliklinikte uygulandığında, bu doğruluk oranı, beyin omurilik sıvısı biyobelirteçleri kadar etkili ve çok daha pratik, düşük maliyetlidir.” dedi.
Dr. Day, ileriki aşamalarda bu testin daha geniş ve farklı hasta gruplarıyla, henüz belirgin bilişsel belirtileri olmayan erken evre Alzheimer hastalarında da deneneceğini söyledi.
İngiltere Alzheimer Derneği Araştırma Direktör Yardımcısı Dr. Richard Oakley, bulguların umut verici olduğunu belirtti. Oakley, testin yalnızca Alzheimer değil, diğer demans türleriyle ilişkili bilişsel gerileme nedenlerini ayırmada da yardımcı olabileceğini vurgulayarak, “Bu çalışma, kan testlerinin Alzheimer teşhisini hızlandırabileceğini ve hastaların gerekli tedavi ve desteklere daha hızlı ulaşmasını sağlayabileceğini göstermektedir.” dedi.
Alzheimer’s Research UK Araştırma Direktörü Dr. Julia Dudley ise, “Teşhisin iyileştirilmesi acil bir ihtiyaçtır. Bu çalışma, kan testlerinin erken dönemde hafıza ve düşünme sorunları yaşayan bireylerde yüksek doğrulukla Alzheimer hastalığını tespit edebildiğini göstermektedir.” ifadelerini kullandı.
Ancak Dudley, çalışmaya katılan bireylerin demansla yaşayan tüm grupların çeşitliliğini tam olarak yansıtmayabileceğini ve testlerin genişletilerek, gerçek hayat koşullarında daha fazla denenmesi gerektiğini belirtti.